İnsanın kıymeti, muhabbet ettiği, sevdiği, değer verdiği şeylerle belli olur. İnsan ne ile meşgul olursa, gönlü ona kayar. Bunun için Din Büyükleri; “Dünya işleri ile çok uğraşmakta, dünya işlerine gönül bağlamak korkusu vardır” buyurmuşlardır.
Ebu Bekr-i Ebheri hazretleri buyuruyor ki: “Her sınıf insanın, ulaşmak için gayret ettiği bir gayesi, himmeti vardır. Salihlerin himmeti, Allahü teâlâya isyan etmeden, Onun razı olduğu işleri yapmaktır. Âlimlerin himmeti, sevabın artmasına gayret etmektir. Ariflerin himmeti, kalblerinde Allahü teâlânın büyüklüğünü bulundurmak, Allahü teâlâyı hatırlamaya mani olan şeyleri terk etmektir.”
Mimşad ed-Dineveri hazretleri anlatır: Bir yolculuğumda, yaşlı bir zat gördüm. Salih bir kimse olduğu yüzünden okunuyordu. Kendisinden nasihat isteyince buyurdu ki; “Himmetini koru. Himmet, niyet; bütün işlerin başlangıcıdır. Himmeti temiz, gayreti iyiye yönelen kimsenin, yaptığı işleri de temiz olur. Halleri ve amelleri de düzelir.”
Himmet; gayret, emek, çalışmak, çabalamak, yardım gibi anlamlara gelmektedir. İnsanın kıymeti, kıymet, değer verdiği şeylerle ölçülür. Bir kimse neye değer vermiş ise, onu elde etmek için çalışır. Bu kimsenin bütün gayreti, çalışması hep bu yönde olur. Sadece yeme ve içmeye kıymet verenin değeri de, o kadar olur. Kim neye kıymet veriyorsa, kendi kıymetini de ortaya çıkarmış oluyor.
Kutbüddin Kaki hazretleri buyuruyor ki: “Çok yemek yiyen, nefsinin kölesi olur. Bedeni ayakta tutacak kadar ve ibadette kuvvetli olacak kadar yemek ile yetinmelidir. Normal ve basit giyinmeli, süsten, gösterişten uzak olmalıdır. Süslü elbiseleri gösteriş için giyen, kendini aşağılamak yolunda silahlı bir soyguncu gibi olur. Az uyumalıdır. Değersiz ve kıymetsiz dünya işlerine gönül vermek şöyle dursun, bunları konuşmaktan, böyle şeylerden bahsetmekten bile çok sakınmalıdır. Böyle dünyalık şeylerin yanında bulunmasını bile, kendisi için kusur ve bu yolda ilerlemeye mani bilmelidir.
Dinin emirlerini yerine getirmekte çok gayretli olmalıdır. Zira gayret olmayınca, ilerlemek de olmaz. Bu yolda ilerlediğini söyleyen fakat dinin emir ve yasaklarına uymakta gevşek davranan kimse, yalancıdır.”
Her mahlukun, kendi yaratılışı ile alakalı olarak bir himmeti, gayreti olur. Nefsin de himmeti, gayreti, yaratılanların en cahili olması sebebi ile, kendini mahvetmek üzerinedir. Bir kimse, nefsine tâbi olursa, kadir ve kıymeti de nefsi kadar yani nefsinin kıymet verdikleri kadar olur. Bunun için insan, nefsine ve nefsinin himmet ettiklerine tâbi olmayıp, himmetini yani isteklerini, arzularını, taleplerini çok yüksek, kıymetli şeylere çevirmelidir.
Allahü teâlâ, her şeyi bir sebeple yaratıp, göndermektedir. Yüksek, kıymetli şeylere kavuşmak isteyen kimse, bunlara kavuşturan sebeplere yapışır, himmetini bu yöne kullanır. Cenab-ı Hakkın rızasına talip olan bir kimse, kötü şeylere ve nefsine tâbi olmaktan kendini korur. Abdullah bin Hubeyk hazretleri buyuruyor ki: “Yarın sana zarar verecek şeyler için keder ve gam içinde bulun. Ahiret saadetini harap eden şeyler için üzül. Yarın sana fayda vermeyecek şey için sevinme!”
Bir gün Ömer bin Abdülaziz hazretleri cemaate hitaben buyurdu ki:
“Ey insanlar! Sizler, ölüm için hedefler durumundasınız. Ölüm sizden dilediğini seçer. Size yeni bir nimet verildiği zaman, önceki nimet orada sona erer. Ağza bir lokma alınmasın, bir yudum su içilmesin ki, onunla beraber bir keder ve bir üzüntü olmasın. Dün geçti. O, sizin hakkınızda iyi bir şahittir. Bugün mühim bir emanettir. Onun kıymetini bilmek ve iyi değerlendirmek lazımdır. Yarın, içinde hadiselerle beraber gelmektedir. Sizi almak için gelen ölümün elinden kaçış nereye olacak. Sizler şu dünyada, eşyalarını bineklerine yüklemiş, yolcularsınız. Yüklerinizi, buradan başka bir alemde çözeceksiniz. Sizler, şu dünyada sizden önce gelenlerin yerine geçtiniz. Fakat siz de yerinizi, sizden sonra gelenlere vereceksiniz. Sizin aslınız ve dünyaya gelmenize vesile olanlar kalmadı. Sizler, onlardan dünyaya gelen kimseler olarak, nasıl baki, devamlı kalabilirsiniz. Sizler de bu dünyadan göçeceksiniz.”
Netice olarak, Akşemseddin hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Kişinin kadrinin ve kıymetinin varlığı, mihnetlere, bela ve musibetlere sıkıntılara sabretmesiyle ortaya çıkar. Bu mihnet, dünyalığın olmaması veya eksilmesi, elden çıkması ile olur. Sabredenlerin, sabırdaki sebatları sebebiyle, sabır, tevekkül, kanaat ve yumuşaklık gibi güzel hasletleri artar. Böylece olgunlaşan insanın kalb aynasındaki kirler, cevherin halis hâle getirilmesi gibi temizlenir.”